|
|
ÖYKÜ DENEMELERİM: Hayatın İçine Gizlenmiş Ayrıntılar |
|
|
|
|
|
|
ÖYKÜ DENEMELERİM: Hayatın İçine Gizlenmiş Ayrıntılar |
Kapının hışımla açılmasıyla kendine geliverdi. Odanın duvarları yeni boyanmıştı ama nedense küf kokuyordu. Gözü birden karşı duvardaki resme kayıverdi. Modern bir resimdi ama imitasyondu. Gerçeği kaç paradır diye düşündü. Bu arada kapıyı hışımla açıp, içeriye dalan adam masasının karşısında ki sandalyeye oturuvermişti.60 yaşlarında , beyaz sakallı bir adamdı. 7 yıl önce bu büroyu açmıştı. Bu büroda toplam sekiz avukat çalışıyordu. birden patronunun sesiyle kendine geliverdi. Kendini toparlayarak, bilgisayarda bir iş yapıyormuş gibi davrandı. Kendi kendine de bu sefer hangi davayı yıkacak diye düşünüyordu ki o esnada eskimiş bir dosya içindeki evrakları masasının üzerine koyuvermişti. Bunu çok sessizce yapmış olmalı ki hareketini yakalayamamıştı.Dosyayı kendisine doğru çekip, karıştırırken, kapıdan çıkmak üzere olan patronunun, bu dosyadaki eksiklikleri öğlen 5'e kadar bulup, kendisine iletmesini söylediğini işitdi. Saat kaç acaba deyip, kolundaki saate baktı. Saat 10. İyi çok vaktim var diye düşünürken, bir yandan dosyanın sayfalarını inceliyordu.Bu arada ne hikmetse hayatı da gözünün önüne geliveriyordu.Burası onun aynı zamanda üniversite de staj gördüğü yerdi.Birden önünde duran kahveye yöneldi. Kahve soğumuştu. Soğuyan kahvesini, pencerenin kenarında duran lavaboya döküp, güzelce çalkaladı.Isıtıcıyı çalıştırdı. Kaynamış suyu bardağına döküverdi. Cekmecesinde duran hazır poşette satılan kahvenin hepsini döktü. Poşeti çöp kutusuna attı. Karıştırmak için kaşık nerdeydi diye aramaya koyuldu. Ansızın karşısına kaşık çıkıverdi. Zaman kaybetmeden kaşığı lavaboda yıkayıp, kahvesini karıştırdı.
Dosyayı karıştırırken bu kadar varlıklı bir insan acaba kendi iş yerini niye yakar diye düşündü. Sonra herhalde sigortadan para almak için yapmıştır dedi. Ağzından bir kelime mırıldandı. Açgözlü dediği içinse biraz mahçup biraz bunalmış vaziyetde pencereye koştu. Pencerenin camını biraz hava almak için açtı. Bulundukları bina çok eskiydi. Patronu bu daireyi muayene olarak kullanan çok yaşlı bir doktordan satın almıştı. Satın alır almaz içini tadilat ettirmişti. Belli ki lavaboya dokunmamışlardı.Oda küçüktü ama güneş görüp, ferahtı. Açık bıraktığı pencereden giren rüzgar ,masadaki kağıtları tahta döşemeye fırlatıvermişti. Hemen yerdeki kağıtları toparladı, masaya koydu. Üzerine de raftan bir kitap alarak koydu. Böylece artık kağıtlar rüzgarda kuruyan yaprak gibi yer değiştirmiyecekti. Dosyayı tekrar ,ayaktayken inceledi. Bu arada kahvesi bitmişti. Fakat dosyada bir eksiklik yoktu. Bu da demek ki dava ona aitdi. Saat kaç diye kolundaki saatine bakınca öğlen 1' di. 5'e kadar beklemek istemedi. Patronun odasına girdi, kapıyı çalarak içeriye girdi. Patronu herzaman ki yerinde oturuyordu. Eksik evrak yok deyince birden patronu, işi aceleye getirir bir edayla işe hemen başla dedi. Odadan ayrılırken tam düşündüğüm gibi dedi. Kafasında plan yaptı. Dosyadaki suçlanan şahısla öncelikle konuşayım dedi. Odasına yöneldi.
Sandelyesine oturdu, dosyayı açtı, hızlıca kendi telefonuyla müvekkilinin numarasını aradı.Karşı taraf hemen alo dedi. Sanki onu bekler gibi. 'Bu ne telaş diye içinden geçirdi' Sözlerine 'Furkan beylemi görüşüyorum 'diye başladı. Karşı taraftan evet onayını aldıktan sonra sözlerine devam etti.'Ben sizin yeni avukatınızım. Adım Görkem' dedi. Müvekkili olan adamın sesindeki şaşkınlık birden geçmişti. Kendisine , 'kendisini savunması için daha yaşlı birini beklediğini' söyledi.' Genç bir ses işitince şaşrdığını 'ilave etti.'Ama saat 17'de kendi evinde buluşabileceğini' söyledi.Telefonunu kapattı. Randevusuna yetişmek için iki saat kadar zamanı vardı. Hemen evraklarını alarak, evine doğru yürüdü.
Evi işyerine yakındı. Küçük bir apartman dairesiydi. Kapıyı açtığında içeri girer girmez, evinin kokusundan ayrı bir koku hissetti. Arada sırada içtiği puro kokusumuydu,yoksa parfüm kokusumuydu... Hayır hayır hiçbiri değildi. Evde yokken evine izinsiz birisi girmişti. Çünkü başka ihtimal yoktu. Anahtarını kimseye vermiyordu. Evin kapıcısı yoktu. Haftada iki gün yan binanın kapıcısı apartmanı temizlemeye geliyordu. Akşamları da küçük oğluyla birlikte apartmanın çöplerini topluyorlardı. Bu bir ihtimal olabilirmiydi acaba diye düşünürken. hayır hayır olamaz ; çünkü olsaydı eşyaları yerli yerindeydi. İstanbul il sınırlarında en azından kendi bildiği kadarıyla akrabası yoktu. Babası 20 sene önce ölmüştü. Annesiyse 5 yıl önce ölmüştü. Bu ev annesinden miras kalmıştı. İş yerine yakın diye satmak istememişti. Doğup büyüdüğü ev değildi ama uzun süre bu evde oturmuşlardı. Bunları düşünürken birden çöp kovasının yanında buluverdi kendisini.Çöplerini inceledi. Sanki çöp kovası boşaltılmış, özenle tekrar yerine koyulmuş gibiydi.
Kapısını iyice çekti. Anahtarını özenle çıkartıp, kapısını kitledi. Aparmanın önünde duran arabasına binmek için dar merdivenlerden aşağıya indi. Arabası apartmanın kapısının önündeydi. Siyah 1989 model mersedesti. Uygun bir fiyata almıştı; içini dışını elden geçirmişti. Sağlam ve yepyeni olmuştu. Arabasıyla müvekkilinin evine doğru yola çıktı. Adresi hafızasındaydı. Nede olsa kendi evinin sekiz sokak aşağısındaydı. Deniz kenarında bir yalıydı. Ama bakımsızdı. Civara bakılırsa en eski evi gibi gözüküyordu. Dışı ahşaptı. Boyası beyazdı, ama bazen ki bu yer yer olmaktaydı, küflenmek üzere ahşap gözüküyordu. Ama bahçesi çok bakımlıydı. Dışardan bakıldığında asırlık çınar ağacının dallarını görebiliyordu.
Erken geldiğini biliyordu. Ama herzaman erken gelmenin faydasını görmüştü ; bu sayede çevreyi inceleme fırsatı bulacaktı. Arabasını güzel biryere parkedip, yalının dışındaki bahçe kapısına yöneldi. Orjinal bir demir kapıydı, yalıyla uyum içindeydi. Zile bastı, ardından hizmetçinin bahçe kapısına gelmesi on dakikayı bulmuştu. Evin hizmetçisi 'erken geldiniz 'diye sorduğunda, o bahçede küçük bir alan kaplayan kış bahçesine bakıyordu. Hizmetçi soruyu yenilemedi. Kapıyı açıp, önde evin hizmetçisi, ardından kendisi evin içine girdiler. Büyük bir holde hizmetçi beklemesini söyledi. Hole açılan antika tahta olan kapıyı açıp, odanın içine giriverdi. Aradan kısa bir zaman geçmişti ki hizmetçi geri döndü. İçeri girdiğinde, kapının biraz berisinde müvekkili bekliyordu. Hizmetçisine dışarı çıkması gerektiğini söyleyip, kapıyı kilitledi. Önde müvekkili, ardından avukatı hertarafı boydan boya raf olan ve içinde liğme liğme kitap dolu olan rafları geçip, masaya yanaştılar. Müvekkili oldukça yaşlı ama bir okadar bakımlı bir adamcağızdı. Müvekkili sandalyesine oturdu. Masasının karşısındaki en yakın sandalyeyi işaret ederek oturmasını söyledi. Masa oldukça pahalı görünüyordu. Masanın üzerinde genç bir erkek çocuğu resmi vardı. Belli ki oğluydu. Gözlerini resimden ayırarak müvekkiline baktı. Söze 'sizden önceki avukatı kovdum'diye başladı. 'çünkü, davada ki küçük ayrıntıları görmek istemiyor gibiydi'. 'Normalde senin patronun benim aile dostum olup, beni savunmasını istedim ondan. Demek ki çok meşgul ki seni göndermiş ' dedi.Büyük bir dikkatle dinliyordum. Birara gözü masasında ki resme takıldı. 'benim oğlum ' dedi. Londra'da yaşıyor. Annesi 20 yaşındayken ölmüştü. Bu eşiyle 5 yıl önce evlenmişti. Kendisinden hayli küçükmüş. 'Tanışmasına senin patronun vesile oldu 'dedi. İlk başlarda oğluyla eşinin arası limoniyken son zamanlarda çok iyiymiş. Birden kendini toparlayarak davaya döndü. Olay olduğu gece saat 11'de bir telefon almış. Telefonu açtığında ses tanıdık gelmiş...Aslında 'fabrikamın bekçisine benzettim . Yanıldığımı sonradan anladım 'dedi. Telefondaki ses çok acil fabrikaya gelmesi gerektiğini, fabrikada işçilerin çalıştığı yerde bir ışık gördüğünü, polise haber verdiğini, polisinde birazdan geleceğini 'söylemiş. Aceleyle şöfürüyle birlikte fabrikaya yola çıkmışlar. Fabrikaya geldiğinde ters birşey görmemiş. Bekçiyi görememiş sadece. Şöförüne' biraz dışarda beklemesi gerektiğini söylemiş'. Bunu söylerken bir hata olduğunu kabul ediyor. Ama garip olan şöförün ikilememesiymiş. Fabrikaya girmiş. bekçiyi biraz ilerde yerde kanlar içerisinde görmüş. Elindeki el feneriyle çevreye bakayım derken, birden küçük bir patlama sonra büyük bir patlama duymuş.. Ani bir refleksle kendini geri çekmiş. Bu arada dokunduğu heryerde mazot varmış. Ayakkabıları ve ellerine mazot bulaşmış. Refleks olarak kendini geri çektiğinde fabrikası en önemlisi bekçisi yanıp kül olmuş. Denildiği gibi polis filanda çağrılmamış. Kendisi çağırmış.Sonra polislerden öğrendiği kadarıyla kendisine edilen telefonun bu civarlarda bulunan telefon kulubesinden edildiğiymiş. Sonra 'özetleyerek olaylar bu boyuta geldi 'dedi.Aslında genç avukat içinden ' bana soracak olursanız ki bu benim düşüncem bu iş tek bir kişinin işi değil, bir kalabalığın işi gibi duruyor2 diye geçirdi. Fikrini hemen paylaşmak istemedi mi yoksa sıkıldı mı bilinmez. 'Evinizi gezelim mi 'dedi. Ev sahibi olan müvekkiligenç avukata evi gezdirmeye koyuldu. Buranın ikiyüz yıllık bir bina olduğu, babasının bu binayı satın aldığını, kendisine babasından miras kaldığı, Kendisinin de bir hayır kurumuna bağışlamayı düşündüğünden bahsetti.Evi gezerken müvekkilimin oldukça genç olan eşi de aramıza katıldı. Oldukça yaşlı olan bir beyle evlenen bu hanımın daha olgun davranması gerekirken, 30'lu yaşlarda gibi davranması çok tuhaftı. Kendi kendime neden böyle birşeye ihtiyaç duysun ki dedim. Bahçeyi gezerken şöförünün bize doğru korkarak yaklaşması, genç avukatın çok ilgisini çekti. Fazla da kurcalamak istemiyordu. Evine geldiğinde saat 8'di. Kendi kendine nerden başlayabilirim diye düşündü.
Gümrükte bir arkadaşının çalıştığını hatırladı. Telefon rehberinden numarasını bulup, aradı. Şans eseri arkadaşı gece çalışıyordu. Müvekkilinin oğlunun adını verdi. Çok da olayı bulandırmamak için bir arkadaşının arkadaşı olduğundan bahsetti.' Şu anda acaba Londra'da mı yaşıyor' diye sordu.Arkadaşı kendine verilen adı bilgisayarda kontrol ettikten sonra, 6 ay önce Londra'dan Türkiye'ye geldiğini, halen Londra'ya dönüş yapmadığını belirtti. Teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra vakit kaybetmemek için İzmir'deki arkadaşını aradı. Çünkü kendisinin bir bilgisayar kurdu olduğunu biliyordu. Aynı zaman da gazeteciydi.Telefonunu bulmak için çaba harcamadı, çünkü rehberde kayıtlıydı. Aradığında gece saat 9'du. Söze hemen girdi. Zaten arkadaşı huyunu biliyordu. 'Sana bir ad söyleyeceğim, bu insan yada yakın çevresi en son ne zaman bir taşınmaz edinmiş, bankadan para çekmişler mi, bana kısaca mali durumu hakkında bilgi verebilir misin 'diye sordu. Bu ad müvekkilinin şöförünün adıydı. Gazeteci arkadaşıysa iki saat sonra kendisini arayacağını söyledi.Telefonu kapattı. Bayağı yorulmuştu, Oturduğu yerde uykuya dalmıştı.Derken uykusundan uyanıverdi. Telefonunu açtı.Ses gazeteci arkadaşına aitdi. Sözlerine 'bu şahsiyete ait gayrimenkul yada para olmadığı, yalnız, karısının üzerine İstanbul il sınırları içinde olan bir daire kayıtlıymış. Bu daireyi de görünen o ki yeni almışlar'.Teşekkür edip, iyi akşamlar deyip telefonu kapatdı.Gün yoğun geçmişti, hemen uyudu. uyandığında saat sabahın 9'ydı. Alelacele kahvaltı yapıp, büroya arabasıyla gitti.
İçeriye girdiğinde patronu onu oldukça neşeli karşılamıştı.Davanın nasıl olduğunu sorduğunda sürekli gülüyordu. Anlam verememişti. Patronu odadan çıktı, Kendisi çalışma masasına oturdu. Olayları düşünürken , çaycı çocuk içeriye girivermişti. Ardından patronu da girivermişti. Sanki bir yere gidecek yada birini ağırlayacakmış gibi bir havası vardı. Biraz daha yaklaşınca odası gibi koktuğunu hissetti. Bozuntuya vermemek için kendini hemen toparladı. Çaycının vermiş olduğu çayı alıp , içmeye koyuldu. Bu arada ikilinin arasındaki konuşma devam ediyordu. 'Nasıl birşey buldun mu diye sordu'. Hayır cevabını işitince patronun gözlerini işıldadığını farketti. Sevinçle odadan ayrıldı.
Peki gerçekten kendisi somut olarak ne bulmuştu. Türkiye'de bir oğul, karısına yeni yakınlarda ev alan bir şöför, oldukça genç tavırlar sergileyen birkadın, bir de koku kardeşliği... İçinde ilginç bir gün olacağına dair bir his vardı. Der demez telefonu çaldı. Telefonunu açtığında müvekkilinin sesiydi. Oldukça kibar ve bir okadar emredici bir ses tonuyla kendisini yalıya çağırıyordu. Hemen ordan ayrıldı, arabasına binip, yalıya koyuldu. Yalının kapısına gelince kendisini karşılamaya gelen evin hizmetçisi değilde müvekkili gelmişti. Hiç düşünmeden eve doğru yola koyuldular. çalışma odasına geçtiler. Müvekkili bu sefer kapıyı örtmemişti. Ansızın ayaktayken ne biliyorsun diye sordu. Kısaca genç avukat bulduğu delilleri saydı. Ona 'kibarca masaya en yakın sandalyeye oturmasını 'söyledi.' Kendisinin olaylardan şüphelendiğini dedektif tuttuğunu, dedektifte aynı şeylerden bahsettiğini'söyledi. Sözlerini ' bir avukata ihtiyacım vardı, onun sebebide beni hukuk önünde savunmasıydı'deyip bitirdi. 'Şimdi ne olacak 'diye genç avukat sorduğunda masasının üzerindeki belgeleri göstererek bu belgelerin bir kopyasını polislere gönderdim diye cevap verdi.'Aslında en şaşırdığı şey dost bildiği arkadaşının sırf bu evi ucuz fiyatına almak için kendisini arkadan bıçaklamasıydı. İçimden diğerleri de aslında yakınlarıydı diye geçirdim. Gözlerini o esnada gözlerime dikmişti. Ne düşündüğümü anlamış gibi yaptı. Karısının güçlü ama genç erkek arzusu yani oğlu, oğlunun servetini istemesi, şöförün emekliliğini garanti altına almak istemesi, dostunun kaç kuşak önceden sahip olduğu evi tekrar alması için hepsi güçlerini birleştirmişlerdi. Yaşlı ihtiyara suç yıkıp hapise göndermek, malların yönetimine el koymak, hırs ihtiras gibi sebepler ortak çıkış noktalarıydı demekki. Yaşlı adamcağız sözlerine devam etti. 'Seni aradığımda polis yola çıkmıştı, işyerinde zorda kalmıyasın ayrıca davayı görüşelim diye çağırdım 'dedi.Ordan ayrıldı genç avukat. Bu da gösteriyor ki artık işsiz kaldım diye mırıldandı kendi kendine.
Dava iki gün sonra görüldü. Müvekkili suçsuz bulunmuştu. Diğer insanlar tutuklanmışlardı. Dolayısıyla arkadaş bildiği yakınlarının hiçbiri çıkışta yoktu.Adliyenin kapısından çıkarken oldukça şişkin bir zarf uzatmıştı müvekkili. 'Evde açarsın 'demişti. Evine vardığında zarfı açtı, bunun içinde hakettiğinden daha fazla para vardı. Bir de not, ki büyük harflerle yazılmıştı.Notta yazılan şeyi sesli okudu. Yazılan şey sen heşeyin eniyisine layıksın. Sesli olarak genç avukat da sen de herşeyin eniyisine layıksın dedi. Okadar yorulmuştu ki uykuya dalıverdi...
|
|
|
|